27 Mart 2009 Cuma

TARİHE TANIKLIK

Fotoğraf: Bilen varsa söylesin lütfen
Yazı: Özgür ATAK

Granville – Paris Ekspresi Montparnasse İstasyonu’na geldiğinde 131 yolcu taşıyordu. Makinist Guillaume-Marie Pellerin yönetimindeki 721, a 2-4-0 numaralı Fransız 120 model trenin on iki vagonu vardı. Lokomotifin hemen arkasındaki vagonlardan ikisi bagaj ve biri de posta vagonuydu. 131 yolcu peşi sıra sekiz vagonda yolculuk ediyordu.

Granville 22 Ekim 1895’te her zamanki saati 08.45’te hareket etti fakat yolda hızının bir ara düşmesi nedeniyle 15.55 olan varış saatine birkaç dakika gecikecek gibi görünüyordu. Direksiyondaki Pelerin 19 yılını demir yollarına vermiş tecrübeli bir makinistti. Bu yüzden Montparnasse Garı'nda durmak için Westinghouse frenlerinin kullanılmasının yasak olduğunu gayet iyi biliyordu. Fakat buna rağmen treni istasyona fren gerektirecek bir hızla soktu. Durması gereken alana geldiğinde Westinghouse frenlerini devreye almak istedi fakat çalıştıramadı. Sadece Lokomotifin frenlerine komut verebilmişti. Fakat trenin hızı ve ağırlığı lokomotifin frenlerine üstün gelmişti.

O sırada lokomotifteki iki kondüktör trenin istasyona, güvenli bir şekilde duramayacak kadar yüksek bir hızla girdiğini fark etti. Bunun üzerine içlerinden biri, Albert Mariett, elindeki gazeteyi fırlatıp alarm koluna asıldı. Kolun çekiliği an Tren’in fotoğrafta görünen halinden çok kısa bir süre öncesiydi. El frenlerini tren rayların sonundaki tampona çarptığında anca devreye sokmuştu ki artık her şey için çok geçti.

Lokomotif gar holünde raylardan çıkıp otuz metre yol kat ettikten sonra yarım metreden fazla kalınlıktaki duvara çarptı. Duvarı yıkıp yaklaşık on metre aşağıdaki yola sarkarak düştü. Düştüğü yoldan Place de Rennes ile Place de l’Etoile durakları arasındaki tramvay hattı bulunuyordu ve lokomotif yola düşmeden hemen önce oradan bir tramvay geçmişti.

Lokomotifin hemen arkasındaki üç vagon tamamen harap olmuştu. Kazadan sonra trende bulunanlar arasında sadece beş ağır yaralı vardı. Bunların ikisi yolcu, biri ocakçı diğeri ikisi ise kondüktördü. Fakat ne yazık ki o sırada sokakta gazete satan bir kadın ölmüş diğeri ise ağır yaralanmıştı.

Makinist Pellerin ve Kondüktör Mariette hakkında soruşturma açıldı. Makinist treni gereğinden fazla hızlı sürmekten suçlu bulundu ve 50 Frank para ile iki ay hapis cezasına çarptırıldı. Mariette ise o sırada gazete okuduğu ve Westinghouse frenlerini devreye sokmamakla daha doğrusu geç sokmakla suçlandı ve 25 Frank para cezasına çarptırıldı. Tren şirketi ölen kadının kocasına çocukları için maaş bağladı.

20 Mart 2009 Cuma

DÜNYADA DAHA GÜZEL NE VAR Kİ?


Fotoğraf: H. Cartier BRESSON
Yazı: Özgür ATAK


Elbette vardır. Hatta saymakla bitmez.

Fakat kimin aklına gelirdi ki bir öpücüğün, bütün bir gençliği kaplayacağı?

Dolayısıyla düşünemiyorum, daha güzel, daha tatlı, daha saf ne var...



2 Mart 2009 Pazartesi

DÜRBÜNCÜ TEYZE


Fotoğraf: Cem ERSAVCI
Yazı: Özgür ATAK

Kişi başına düşen yıllık gelirin ve sosyal güvenliğin her geçen yıl arttığı iddia edilen ülkemizde, sokaklarda karınlarını doyurmaya çalışan yaşlıların sayısı da aynı oranda artıyor. Fakat buna rağmen belki de şehrin sokak aralarındaki yoksulluğu görmek için dürbünlere ihtiyaç var...

Üstelik yoksulların dürbünlerine.

BAKAKALIRIM GİDEN UMUDUN ARDINDAN


Fotoğraf: Cem ERSAVCI
Yazı: Özgür ATAK

Dünyada en fazla iç göç yaşayan ülkelerden biri Türkiye. Ve son 50 yılda 12 milyonluk göç alan İstanbul şehri.
Bir tren hattının son istasyonu gibi, milyonların gelip durduğu güzel ama yorgun şehir. Ve onun umut dolu yeni sakinleri.

Eskiden giden gemilerin ardından bakakalırlardı, bu güzel şehirde, şimdiyse umutlarının...

OTOBÜS İNSANLARI


Fotoğraf: Cem ERSAVCI
Yazı: Özgür ATAK

Münih Dachao Toplama kampının girişinde Hitler döneminin en bilindik sloganlarından biri, hoş geldiniz diyor: "Arbeit Macht Frei" (Çalışmak Özgürleştirir).

Katar katar esir, bu ve benzeri kamplara getirilip esaretleri, "insanlığın" yararına dönüştürülmüştü.

Savaşın bitmesiyle işlevsizleştirilen bu kampların, tarihin karanlık sayfalarına gömüldüğü söyleniyor.

Öyle mi gerçekten? Şekil değiştirip "insanlığın" tamamını kapsar hale gelmiş olmasınlar sakın?
Kafka'nın Dava'sına benzer, hepimizin esir kampına dönüşmüş olmasın?