31 Ekim 2009 Cumartesi

PROFESÖR, KAÇ YAŞINIZDASINIZ ???



Fotoğraf: Arthur SASSE


Yazı: Özgür ATAK




14 Mart 1951’de Princeton Club o gece Einstein’ın yetmiş ikinci doğum günü partisine ev sahipliği yapıyordu. ABD’nin dört bir yanında oraya gelen fotoğrafçılar profesörün en çarpıcı fotoğrafını yakalamaya çalışıyordu.



Gecenin sonunda Dr Frank Aydelotte ve eşi Einstein’ı evine bırakmak için 112 Mercer caddesine yöneldiler. Yolculuğun sonunda arabanın kapısı açıldığında orada bulunan fotoğrafçılardan UPI muhabiri Arthur Sasse Einstein’ın kameraya gülen bir karesini çekmek için çaba sarf ediyordu. “Foto!” diye bağırdı ve Einsten dilini çıkarıp o meşhur ikonik pozunu verdi.



Dokuz kopyası yapılan bu kare ilk olarak Uluslararası Fotoğraf Ağı’nda yayınlandı. Orijinal karede Dr. Aydelotte ve eşinin de yüzleri görünüyordu fakat bu Einstein tarafından croplandı. Bu kare belki de kişinin yetmiş ikinci yaşını kutluyor olsa bile aslında nasıl da çocuk olabildiğini gösteren en güzel örneklerden biridir. Belki de "izafiyet" buydu. Belki de Einstein bu çocuksu haliyle sürekli merak içinde oldu ve onca bilimsel araştırmaya katılıp buluşlara imza attı.

30 Ekim 2009 Cuma

'68 RUHU



Fotoğraf: John DOMINIS


Yazı: Özgür ATAK




1968 olimpiyatlarında 200 metrede altın ve bronz madalya kazanan Amerikalı iki siyah atletin, Tommie Smith ve John Carlos'un siyah deri eldivenli yumrukları havada…

Birinci gelen Tommie Smith ve 3. John Carlos siyahların selamını böyle veriyorlardı, ödül kürsüsünden. Siyahların fakirliğini anlatabilmek için ayakkabılarını çıkarıp siyah çorapla kürsüye çıktılar. Carlos’un boynundaysa linç edilen siyahların anısına beyaz bir kolye vardı. Ve eldivenli elleriyle yumruk, siyahların çığlığını anlatıyordu. 1968 Meksika olimpiyatlarında aldıkları birincilikle o yıllar ABD’de ırk ayrımcılığını ve siyahlara reva görülen fakirliği, ikinci sınıf vatandaşlığı protesto ediyorlardı. İkinci gelen atlet Avustralyalı Peter Norman ise eşofmanının göğsünde İnsan Hakları için Olimpik Proje’nin rozetini taşıyordu. Smith ve Carlos kürsüde bir eylem planladıklarını ona söylediklerinde siyah eldivenleri de o önermişti.

Aynı stadyumda gökyüzüne bırakılan 6200 güvercin de o senekinin Barış Olimpiyatı olacağını göstermişti. Bu iki asi atlet sayesinde 110 yıllık Olimpiyat tarihinin en politik olanı izlenmiş oldu. Amerikan Olimpiyat komitesi iki atletin kariyerini daha oradayken bitiriverdi. Peter Norman ise ülkesinde adeta bir hain gibi karşılandı. 64 yaşında evinde kalp krizi geçirip öldüğünde cenazesinde beyazlar kadar siyahlar da vardı.


John Dominis'in diğer eşsiz fotoğrafları için: http://www.monroegallery.com/display.cfm?id=38

28 Ekim 2009 Çarşamba

HAYATIN İKİ YÜZÜ



Fotoğraf: Oscar Gustave REJLANDER
Yazı: Özgür ATAK




İsveç’te doğan, kariyerine ressam ve portre çizimcisi olarak başlayan Oscar Gustave Rejlander İtalya’da sürdürdüğü fotoğraf çalışmalarından sonra bir süre için Fax Talbot’un (negatif çekim tekniğini bulan kişi) asistanı oldu. Sembolik, alegorik, resimsel yönü ağır basan ve Rönesans etkisini barındıran fotoğraflar üreten sanatçının bu bağlamda belki de en önemli çalışması Raphael’in Atina Okulu’na gönderme yaptığı Hayatın İki Yüzü’dür.

Tam otuz iki adet negatifi, karanlık odada birleştirerek oluşturduğu bu karede Rejlander, iyi ile kötü arasındaki farkı anlatıyor. Fotoğrafta görünen her bir nesne, kişi bir ifadeyi, anlatımı simgeliyor.

Sahnelenen öykü oldukça çarpıcı. Yaşlı bir bilge iki genç adama hayatı anlatıyor. Bir tarafta içki, kumar, şehvet ve giderek yozlaşma, çıldırma… Diğer tarafta ise emeğiyle, geçinebildiği kadar ama onurlu bir biçimde yaşayan insanlar…

Ortadaki yarı örtülü kadın, yaşadığı hayattan pişman ve karenin sağ tarafına geçmeye çalışan birisi ve utancından yüzünü örtüyor.

Kötüler "solda”, iyiler ise“sağda”. Çıplakların hepsi kadın. Ayrıca iyilerin tarafında erkek aslan, kötülerin tarafında dişi aslan duruyor. Safahatın olduğu tarafın sütunları sarmaşıklarla kaplı. Çalışanlar, üretenler sadece erkekler…

Rejlander bu çalışmasını kırık dökük bir kamerayla ve Ross lens ile altı haftada oluşturmuştu. Aslında son derece büyük bir stüdyoya ve o dönem çok az bulunan aletlere sahipti. Dönemin teknolojik şartları düşünüldüğünde teknik ustalığın öne çıktığını görüyoruz. Öyle ki stüdyoda beslediği kedisinin gözlerini ne kadar kıstığına bakarak ortamdaki ışığı anlıyor ve makinesini buna göre pozluyordu.

Boyutları 41 x 79 cm olan bu fotoğrafın baskısı için oldukça geniş bir alan gerekiyordu. Bu nedenle iki parça olarak basıldı ve sadece beş kopya üretildi. Birini Kraliçe Victoria Prens Albert’e hediye etti. İkincisi Birmingham Fotoğraf Cemiyeti’nde sergileniyor. Üçüncüsünü İskoç fizikçi Sir David Brewster satın almış. Dördüncüsü 1925 yılında Kraliyet Fotoğraf Cemiyeti’ne satılmış. Beşincisini ise Streatham’da adı bilinmeyen biri satın almış.

Fotoğraf ilk kez 1857’de Manchester Sanat Hazineleri Sergisinde gösterildiğinde dönemin önde gelen sanatçıları ve eleştirmenleri arasında derin bir tartışma yarattı. Fakat ne yazık ki Kraliçe Victoria bu fotoğrafı satın aldıktan sonra. Böylelikle Londra Kraliyet Fotoğraf Cemiyeti kendisine birçok unvan ve ödül verdi.

Kuşkusuz eğlenceye din merkezli bakışı ve kötü yönleri öne çıkarması, erdemi sefaletle ve erkeklikle özdeşleştirmesi nedeniyle sorunlu bir anlatımı olsa da dönemin sanat anlayışına yaptığı alegorik, sembolik anlatım katkıları nedeniyle önemli bir çalışma. Ayrıca günümüzde dijital teknolojinin yaygınlaşmasıyla fotoğraf manüplasyonunun kaçınılmaz şekilde hayatımıza girdiği yönündeki saçma anlayışa karşı iyi bir örnek. 1857 yılında 32 negatifin birleştirilmesi bu gün bile yapılması zor bir iş fakat bu sayede manüplasyonun değil, fotoğrafın ne amaçla üretilip kullanıldığının önemli olduğunu görüyoruz.

22 Ekim 2009 Perşembe

ÇIPLAK BİBERLER








Fotoğraflar: Edward WESTON

Yazı: Özgür ATAK



Edward Weston, yalın anlatımıyla fotoğraf tarihinde son derece özgün bir yere sahip. Sanatsal fotoğrafları adeta bir ressam inceliğiyle çeken Weston sadelik kavramını özellikle kariyerinin son yıllarında doruk noktasına ulaştırmıştı. Weston’un karelerindeki asıl nesneler/ konular çoğu zaman mekândan soyutlanmış ve üzerine onlarca değişik anlam yüklenebilecek niteliktedir.


İlk sergisini 17 yaşındayken açmasına karşın fotoğraf camiasında kendine yer bulması uzun yıllar sonra, 1946'da, olmuştu.


Bir fotoğrafçıyı ortaya çıkaran en büyük özellik kuşkusuz ne gördüğü değil nasıl baktığıdır. Edward Weston da uzun süre, nesnelere yönelttiği farklı bakışıyla içinde sevişen insanları, çıplak yatan kadınları gördüğü dolmalık biberleri biraz da ışığa hükmederek fotoğrafladı. Şiirsel bir akış, metafor, ironi ve daha bir çok şey…


Weston’un en çok bilinen ve ona özgü kabul edilen çalışmaları 1920 ve 1930 yıllarında gerçekleştirdiği modern çalışmalarıdır. Bu çalışmanın devamını; Point Lobos adı verilen bölgeye ait kaya parçaları, selvi ağaçları ve deniz kabuğu fotoğraflarında da görebiliriz. Weston’ın nü fotoğrafları ve portreleri de, tıpkı kaya fotoğraflarında olduğu gibi ince bir biçimciliğin, iyi düşünülmüş kompozisyonların izlerini taşımaktadır.


1923 yılında Weston Meksika’ya taşındığında, doğrudan fotoğraf anlayışıyla ilk üretimlerine başlamıştı. Bu dönemde Tina Modotti onun hem modeli hem de asistanı olmuştu. Tabiî daha sonra karısını terk etmesine neden olacak tutkulu aşığı…


Sınırsız alan derinliğine verdiği önemi daha sonra f64 ismiyle kurduğu fotoğraf topluluğunda da ortaya koymuştur.